Kıymetli düşünür dostlarım,
Ömür döngümüz içinde başta teknolojik gelişmeler ve yenilikler olmak üzere bir çok sosyo-kültürel nedenlerle; alışkanlıklarımızı,davranış biçimlerimizi, düşünce sistematiklerimizi,öğretilmiş ön kabullerimizi ve ezberlerimizi değiştirmek ve içinde yaşadığımız dönemin ve eko sistemin koşullarına uydurmak durumunda kalırız.
Değişim kaçınılmazdır ama hayatın içinde somut pratiklere dönüşünceye kadar hep sancılı olur. Değişime karşı direnç ise insan tabiatı itibarı ile başlangıçta hep vardır ve biraz korku biraz da bilgi eksikliğinden beslenir.
İnsanoğlu nun yaradılışında; Hayatta kalma-yaşamını idame etme azim ve isteği en temel içgüdü olarak mevcuttur. Hemen ardından ikinci önemli/dominant özelliği ise sahip olduklarını korumak/kaybetmemek iç güdüsüdür. Belki bir sonraki eğilim de sahip olunan maddi ve manevi zenginlikleri/nitelikleri arttırmak/genişletmek dürtüsüdür.
İşte bu nedenledir ki insanlar statü,güç ve refah düzeylerini kaybetme endişesi ile değişimi başlangıçta direnç gösterme refleksi ile karşılarlar. Zamanla değişimin önünde duramayacaklarını anlar ve kabulenme sürecine girerler.
Bireysel ve kurumsal anlamda SWOT( güç-zayıflık-fırsat-tehdit) analizini yapabilen ve bu süreci etkin bir şekilde yönetebilenler değişim rüzgarlarını kendi yelkenlerini dolduracak şekilde kullanabilirler, onun dayanılmaz gücü karşısında sürüklenmezler.
İnsanı insan yapan, kurumu ise kurum yapan ve kimlik profilini belirleyen en önemli parametre Değer’ leridir.
Bu yazıda incelemeye gayret ettiğim Değer ler kavramı herhangi bir emtia nın maddi karşılığı, fiyatı, bedeli değil elbette. Kendi kişisel çıkarlarımıza taban tabana zıt bile olsa/çıkarlarımızı olumsuz yönde bile etkilese asla taviz vermeyeceğimiz inanç ve prensiplerimiz bizim Değer’ lerimizdir.
İşte ne biyolojik fiziki özelliklerimiz, ne mesleklerimiz, ne eğitim seviyemiz ve ne de statülerimiz..hiç bir şey bizi sahip olduğumuz değerlerimiz kadar tanımlayamaz ve toplum içindeki yerimizi belirleyemez.
Öyle Değer’ ler vardır ki uğruna seve seve can bile verilir.
Değişim hayatın bir gerçeği olmakla birlikte değerlerimizi yok sayarak koşulsuz bir şekilde teslimiyeti gerektirmez.
Değişim süreçlerini akıllı ve onurlu bir şekilde yönetebilmek ancak ayni zamanda değerlerimizi de saklı tutabilmek gerçek bir strateji becerisi ister. Bu keyfiyet bize değişimin nimetlerinden yararlanmak ancak tehdit ve tehlikelerinden sakınmak, etik değerlerimizi korumak olanağını verir.
Aksi takdirde asla oyun kurucu, kural koyucu, düzen getirici ve karar verici olunamaz, hep itaat eden,boyun eğen, hayatı sadece izleyen ve başka birilerinin istediği gibi yaşamak zorunda kalan olunur.
Değer’lerimize sahip çıkarak kendi özgüvenimizi (self confidence) ve özsaygınlığımızı (self esteem) da muhafaza edebilmiş oluruz.
Kıymetli düşünürler, modernite denilen çok kaypak bir kavrama sığınarak ne yapalım hayat değişti ayakta kalabilmek için makyevelist bir felsefe şart oldu diyebilirmiyiz ?
Örneğin yalan söylememek bizim değer lerimizden biri ise; zaman değişti artık yalan söyleyebilirim diyebilirmiyiz ?
Adil paylaşım bizim bir diğer değerimiz ise ; Ne yapalım zaman değişti hayat şartları çok zor ben artık önce can sonra canan diyebilirim ve nalıncı keserimi kullanırım diyebilir miyiz..?
Büyüğe saygı, küçüğe sevgi,muhtaç olana destek değerlerimizden bazıları ise ; Aman efendim ne yapalım artık zaman değişti gemisini kurtaran kaptan, bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın diyebilirmiyiz..?
Özetle ifade etmem gerekirse inancım odur ki ; Değişime ayak uydurmak, çağın gereklerini anlayabilmek, küresel anlamda siyasi-sosyal, jeopolitik,teknolojik ve ekonomik gelişmeleri doğru okuyabilmek çok önemlidir ancak bunu yaparken etnik, kültürel ve antropolojik özelliklerimizden kaynaklanan ve değişimle zenginleşen, beşeri ilişkilerimizi disipline eden “değerlerimizi” unutmamak ve yitirmemek esas olmalıdır.
Saygılarımla,
Serdar DURAT
Stratejist
26.08.2011