Değerli Danışanlarımız ve Dostlarımız,
Dün bir konu üzerinde çalışırken ihtiyaç duydum, merak ettim ve anadilimiz Türkçe ile ilgili basit bir etimolojik araştırma yaptım. Ulaştığım tespitlerden ilginizi çekebileceğini umduğum bir özeti ve kendi değerlendirmelerimi aşağıda bilgilerinize sundum.
Türkçe’de 616.767 kelime bulunuyor. ( Kaynak ; TDK Sözlüğü ). Bu kelimelerin bir kısmı yabancı dillerden Türkçeye geçmiştir. Bunlar içerisinde en çok kelime alınan diller arasında Arapça( 6467 ), Fransızca ( 5253 ), Farsça ( 1359 ) , İngilizce ( 485 ) gelmektedir.
Türkçeyi, nüfusun çok büyük dilimi gerçek anlamda bilmiyor. Çünkü, bu büyük kitle ortalama 400 civarında kelime ile yetiniyor.
Hatta Kırsal kesimde yaşayan insanlarımız günlük konuşmalarında ortalama sadece 40-50 kelime kullanıyorlar. ( Kaynak : Prof. Dr. Tuncer Gülensoy’un Araştırma Raporu )
Türk Dil Derneği Başkanı “Sevgi Özel” ise durumun daha da dramatik olduğunu vurguluyor ve şu açıklamayı yapıyor : “ Günlük yaşamda üniversite mezunları bile en fazla 200 kelime ile konuşuyorlar. Nedeni eğitimin test çözme üzerine kurulması. Bu sistem Çocuğum sen kendi cümleni kurma, başkalarının kalıplarını öğren ve bunları yaşam boyu kullan” diyor. Okuma alışkanlığını kazandırmıyor. Küçük yaşta yabancı dilde eğitim de gençlerin kelime haznesini azaltıyor. Çocuk Türkçeyi öğrenmeden yabancı dili öğrenince ortaya bu durum çıkıyor”.
Sabancı Üniversitesi Diller Okulu Türkçe Grubu Koordinatörü “Dr. Erol Köroğlu’nun”konuya ilişkin ifadesi ise şöyle ; öğrencilerin az kelime ile konuşması aptallıklarından değil, sistemden kaynaklanıyor. Ne verirseniz, onu alırsınız.
Bu yorumlara katılıyorum ve ilaveten ; Çocuklarımızın, gençlerimizin çağın küresel modası olan Sosyal medya- Digital İletişim - Sanal dünya dilini günlük gerçek yaşantılarına da taşımalarının olumsuz etkisi olduğunu düşünüyorum.
Sevgili Okurlar,
Ülkemizin değerli edebiyatçıları yıllardır Türkçe konusunda ikiye bölünmüşlerdir.
- Grup ; Türkçe yabancı kelimelerden temizlenerek Öztürkçe konuşulmalı derken,
- Grup Türkçe'de yabancı kelimelerin yer almasının doğal olduğunu dile getiriyorlar.
Ben şahsen ikinci grup gibi düşünenlerdenim. Dillerin ve kültürlerin sınır ve gümrük tanımadığına inanırım, uluslar arasında geçişkenliği desteklerim. Yeter ki alınan kelime toplumun içine sinsin, sahiplenilsin..
Nitekim Türkçe tarih boyunca etkileşim içinde olduğu milletlerden kelime almış, tamamına da kelime vermiştir.
Değinmek istediğim bir başka husus da dilimizin öztürkçeleştirilme gayretleridir.
Bazen gerçekten çok güzel çeviriler olabiliyor, hayatın olağan akışında karşılık buluyor ve toplumun çoğunluğu tarafından benimsenip kullanıma/dolaşıma giriyor.
Bazen de öztürkçeye çevirelim derken gülünç, antipatik ve sevilmeyen/benimsenmeyen zorlama kelimeler üretiliyor. Böyle zorlama yerine uzun yıllardır kabül görmüş yerleşik kelimelerin asıl halleri ile kullanılması bana daha doğru geliyor..
Efendim, prensip olarak; öztürkçe değil diye başka kültürlerden/dillerden gelen kelimelerin dilimizden çıkartılmasına karşıyım. Uluslararasında kelime alışverişini doğal bulurum. Çünkü her kelime ayni zamanda bir kavramı betimler. Eğer yeni bir kavram üretildiği coğrafyanın yerel halkı için yararlı bir hale getirilmiş ise o kelime artık sadece o yerel kültürün değil bütün insanlığın ortak malı gibi değerlendirilebilir kanaatindeyim.
Örneğin ;
“Cumhuriyet, halk, devlet, hukuk, hürriyet, adalet, milliyet, vatan, şehit, akıl, aile, ahlak” kelimeleri aslında Arapçadan dilimize girmişlerdir ama nice nesiller tarafından içselleştirilmiş, bir parça fonetik değişim geçirmiş ve yerleşik terimler halinde artık bizim öz malımız olmuşlardır.
Ülkeler uygarlıklarını başka kültürlere kapanarak değil başka kültürlerden beslenerek geliştirebilirler. Aynı şekilde yaşayan ve gelişen diller de başka dillerden alıntılar yaparak, kendine uyarlayarak zenginleşir. Bazı dillerde tek bir kelime ile anlatılabilen bir kavram/eylem/duygu başka bir dilde bir cümle ile zor anlatılıyor olabilir..
Saygılarımla
Serdar DURAT