Saygıdeğer Dostlar, Sevgili Okurlar
Açlık ve yoksulluk kavramlarını en yalın hali ile tanımlamak istersek; Bireylerin ve toplumların başta beslenme ve barınma olmak üzere temel ihtiyaçlarını karşılayamamaları, sağlık, eğitim ve ekonomik fırsatlara erişememeleri halidir denilebilir. Açlık ve yoksulluk, dünya genelinde sadece ekonomik bir sorun olmanın ötesinde artan bir insani ve sosyolojik sorun olarak kendini göstermektedir. İnsanların onurlu bir yaşam sürmeleri ve evrensel insan haklarına erişimlerinin önünde ciddi bir engel teşkil etmektedir.
Yoksulluk, gelir yetersizliğinden ve yaşamak için gerekli temel ihtiyaçların yoksunluğundan daha geniş bir kavramdır ve kendini yeniden üreten bir olgudur.
Bu yazımda, açlık ve yoksulluğun “sorun çözme becerileri” üzerindeki etkilerini ve bu becerilerin nasıl geliştirilebileceğini incelemeye çalıştım.
Açlık ve yoksulluk içinde hayatta kalma mücadelesi veren bireyler tabiatı ile ve öncelikle temel ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanmak zorunda kalırlar. Hayat onlar için biyolojik dürtülerinin çerçevelediği ve hissettirdiği kadardır. Yaşadıkları toplumun diğer sorunlarının çoğunun farkında bile değildirler veya fark etselerde “ benim üzerime vazife mi ? Ne me lazım ?” diyerek umursamazlar.
Araştırmalar, sürekli olarak yetersiz beslenmenin bilişsel işlevleri olumsuz etkilediğini, bireylerin karar verme ve muhakeme yeteneğini zayıflattığını göstermektedir. Sürekli açlık ve yoksulluğun yarattığı stres ve baskı altında yaşamak, karar verme ve sorun çözme becerilerini zayıflatabilir. Ayrıca, yoksulluk içinde büyüyen çocukların entelektüel gelişimleri, sorun çözme, araştırma, ilgi ve merak yetileri gelişemeden kaybolabilmekte, kendilerini değersiz ve işe yaramaz hissetmelerine neden olabilmektedir.
Ülkemiz özelinde düşünecek olursak birincil ulusal sorunumuz olan açlık ve yoksulluk konusunun hayatlarımızı zindana çeviren pahalılığın / satın alma gücü erozyonunun insanlarımız için giderek ölüm kalım savaşına evrildiğini söyleyebiliriz. Başlangıçta göğüs germeye, onur, ahlak, şeref ve namus kavramları korunmaya özen gösterilir. Yaşamsal önceliği olmayan her türlü uygar alışkanlıklardan vazgeçilir. Zamanla bu direnç yıkılır ve böylesine asimetrik bir savaşta; kuralların, usüllerin, sınırların anlamı yok olmaya başlar.
Sadece hayatta kalmak içgüdüsü sürer. Bu içgüdü ise maalesef insanı hayvandan ayıran yetkinlikleri yok eder. Aç insan bu dürtüsünü karşılamak için değer'lerinden taviz verebilir. Belki de değer'leri hiç gelişmez. Aç insana felsefe ve ideoloji yüklemek, etik kurallar öğretmek pek kolay değildir.
Baş edilemeyen ve yönetilemeyen açlık tüm kötülüklerin anasıdır.
Yaşamak sadece beslenmek ve barınmak arasına sıkışmaktan ibaret değildir. Yoksulluk ve açlık nedeni ile baskılanmış, ertelenmiş başka bir çok insani ihtiyaç da vardır.
Konuyu madalyonun diğer tarafına da bakarak değerlendirmek gerektiği kanaatindeyim. Açlık ve yoksulluğun katlanılabilir, yönetilebilir seviyede olduğu toplumlar, kıt kaynaklarla yaratıcı çözümler geliştirme konusunda daha becerikli olabilirler.
Örneğin dünyanın farklı bölgelerindeki yoksul topluluklar, kısıtlı imkanlarla yenilikçi tarım teknikleri, alternatif eğitim modelleri ve düşük maliyetli sağlık çözümleri geliştirmişlerdir. Zor koşullar, insanları sorun çözmeye zorlayarak içgüdüsel bir dayanıklılık ve pratik zeka ürünü buluşlar geliştirmelerine yardımcı olabilir.
Ancak yoksulluk içinde yaşayan toplumların sorun çözme becerilerini geliştirebilmeleri için eğitim ve teknolojiye erişimleri hayati öneme sahiptir. Nitelikli eğitim, bireylere analitik düşünme, eleştirel akıl yürütme ve yaratıcı çözüm geliştirme becerileri kazandırarak yoksulluğun etkilerini hafifletebilir.
Yoksul toplumlar genellikle dayanışma içinde hareket etme eğilimindedirler. Toplumsal işbirliği, bireysel eksiklikleri telafi ederek daha güçlü kollektif çözümler üretmelerine yardımcı olabilir. Örneğin, yerel kooperatifler, mikrofinans projeleri ve topluluk temelli kalkınma programları, bireylerin ve grupların kendi sorunlarını çözmek için kaynaklarını birleştirmesine olanak tanıyabilir.
Sonuç olarak vurgulamak istediğim inancım odur ki ; bir toplumun “Sorun Çözme Becerisi”, o toplumu oluşturan bireylerin refah seviyesinden, ahlak standartlarından, özgürlük alanlarının genişliğinden, sorumluluk anlayışından, farkındalık düzeylerinden, her sosyal sınıfın erişebileceği bir eğitim siteminden ve kitlesel aydınlanma çabalarından etkilenir/beslenir.
Saygı ile
Serdar DURAT
15.03.2025